X 20
Bugun...
SON DAKİKA

Meral Akşener: "Son durum aslında bir 'Anayasa Devlet' krizidir"

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanamaz ve Anayasa Mahkemesi’nin görevini yapamaz hâle gelmesi gibi bir sonuçla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Dolayısıyla son durum aslında bir Anayasa/Devlet krizi niteliğindedir. Anayasa’nın bu amir hükümleri olmasına rağmen Anayasa’nın Anayasa Mahkemesi’ne verdiği yetki ve görevlerin yapılamaz hâle gelmesini sağlayan hukuk yolu dışı fiili durumlar, bir hukuk devletinde kabul edilemez” açıklamasını yaptı.
facebook-paylas
 Tarih: 10-11-2023 15:18:17

Meral Akşener:

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını, yaptığı yazılı açıklamada değerlendirdi.

Akşener'in yaptığı açıklama şöyle:


"Ülkemizde son yaşanan gelişmeler maalesef Anayasal Devlet kavramını hedef alan ciddi bir kriz tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Vatandaşlarımızın hayat standartlarını da doğrudan etkileyebilecek böylesi bir krizin, devletimizin niteliklerini ve bekasını sarsmadan, olabildiğince hızlı bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Bu kapsamda öncelikli uyarı ve önerilerimizi paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali yönünde aldığı bir karara uyulmayacağına ve 'kendisine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullanan ilgili Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması' üzerine bir hüküm vermiştir. Öncelikli olarak şunu ifade etmek isterim ki; Anayasa Mahkemesi’nin tüm kanun yollarının tüketilmesinin ardından kendisine görev ve yetki olarak verilen bireysel başvuruda verdiği kararın itiraz merci yoktur ve Anayasa’nın 153’üncü maddesine göre 'Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' Söz konusu kararlar her kişi ve kurumu bağladığına göre bu karara uyulmaması düşünülemez. Ayrıca yine hatırlatmak isterim ki; bir başka Anayasal kurum olan Yüksek Seçim Kurulu kararlarına da herhangi bir itiraz merci yoktur.

"SON DURUM ASLINDA BİR ANAYASA/DEVLET KRİZİDİR"

Bu hükümler dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanamaz ve Anayasa Mahkemesi’nin görevini yapamaz hâle gelmesi gibi bir sonuçla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Dolayısıyla son durum aslında bir Anayasa/Devlet krizi niteliğindedir. Anayasa’nın bu amir hükümleri olmasına rağmen Anayasa’nın Anayasa Mahkemesi’ne verdiği yetki ve görevlerin yapılamaz hâle gelmesini sağlayan hukuk yolu dışı fiili durumlar, bir hukuk devletinde kabul edilemez. Anayasa’nın 6. maddesine göre; 'Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.' Şüphesiz ki, Anayasa tarafından Anayasa Mahkemesi’ne verilmiş görev ve yetkiyi ortadan kaldıran Yargıtay 3. Dairesi’nin kararı, kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisidir.

"CUMHURBAŞKANLIĞI HUKUK POLİTİKALARI KURULU’NUN BAŞKANVEKİLİ, YARGI ORGANLARI ARASINDA MAALESEF SİYASİ VE İDEOLOJİK TASNİFLER YAPMIŞ"

Karşılaştığımız bu sorun, hem Anayasamızın uygulanmasını hem de devlet organlarımızın düzenli ve uyumlu çalışmasını ortadan kaldıracak bir tehlikeye ve öneme sahiptir. İşte tam bu noktada Anayasa’nın 104’ün maddesi, Cumhurbaşkanı’na 'Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.' görevini vermiştir. Cumhurbaşkanı’nın başkanı olduğu Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun başkanvekili, yargı organları arasında maalesef siyasi ve ideolojik tasnifler yapmış ve Anayasa’nın öngördüğü nizamın dışında konuşlandırmış, Anayasa’nın belirlediği görev ve yetki dışındaki Yargıtay kararını da hukuku aşan bir nitelemeyle 'cesaret' olarak tanımlamıştır. Bu ifadeler her şeyden önce Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na verdiği görevleri tanımaz ve uygulamaz hâle düşüren sorumsuz bir yaklaşımdır. Bu sakıncalı tavır, devletin kurumları arasına ideolojik paralel yapılanmaları meşrulaştırmanın yanı sıra birbirine karşı kışkırtan ve hukuk devleti ilkesini de çiğneyen bir duruştur.

"ERDOĞAN, KRİZ SARMALINI ÖNLEMEK YERİNE MAALESEF YİNE BİR TARAF OLMAYI SEÇMİŞTİR"

Öncelikle karşılaştığımız bu yargı krizinin mevcut Anayasal ve kanuni düzen çerçevesinde yargı mekanizmaları içinde çözülmesi için, tüm kurumlarımız sorumluluk ve görevleri yerine getirmelidir. Bu kapsamda Sayın Erdoğan ilk açıklamasında, Cumhurbaşkanlığı sıfatının kendisine verdiği 'Anayasanın uygulanması, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme' görevini yerine getirmek ve kriz sarmalını önlemek yerine maalesef yine bir taraf olmayı seçmiştir. Ancak bugün yapmış olduğu değerlendirmede 'taraf' değil 'hakem' görevi olduğunu belirterek yine 'kurumlarımız arasındaki görüş ayrılığının bir anayasa ve sistem krizi hâline dönüşmesinin önüne geçecek adımları süratle atacağını', 'yüksek yargı kurumlarımızın temsilcileriyle görüşerek, meseleye bir hâl yolu bulacağını' ortaya koyma gereği de hissetmiştir. Bu tavır değişikliğinin, yaşadığımız krizin çözümüne katkı sağlamak için önemli olduğunu düşünüyor ve devamının da gelmesini umuyorum.

Öte yandan Sayın Erdoğan’ın açıklamalarında yer alan TBMM’nin Anayasa ve içtüzüğe uygun karar sürecinin teröristlerin yurtdışına kaçmasına vesile olduğu yönündeki ağır ithamı, kesinlikle kabul edilemez bir ithamdır.

"ERDOĞAN’IN ÖNCELİKLE MEVCUT ANAYASA’YA UYGUN HAREKET EDİLMESİNİ SAĞLAMA GÖREVİ VE SORUMLULUĞU VARDIR"

Krizi sonlandıracak meşru beklentimiz, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’da verilen görev ve sorumluluk çerçevesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliği ve bağlayıcılığına vurgu yapması, hukuk devletini fiilen askıya alacak böyle bir karara karşı Anayasa ve kanunların belirlediği nizam içinde Anayasa Mahkemesi’ne destek vermesidir. Önemle hatırlatmak isterim ki, yaşanan bu krizi gerekçe göstererek yeni anayasa yapımını çözüm olarak sunan Sayın Erdoğan’ın öncelikle mevcut Anayasa’ya uygun hareket edilmesini sağlama görevi ve sorumluluğu vardır.

Sayın TBMM Başkanı’nın da TBMM’yi hedef alan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı karşısında, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını vurgulaması, Anayasa’da yazılı görevler çerçevesinde nihai karara göre işlem yapacağını ifade edecek bir tutum alması, TBMM’nin işleyişine ve hukukuna sahip çıkma adına önemli olacaktır. Yargıtay Başkanı ise Yargıtay’ın verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak görevini esas alarak; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç duyurusu konusunda, Başsavcı’nın konuya ilişkin hiçbir yetkisinin olmadığı yönünde krizin çözümünde bir sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir. Yine bu çerçevede Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin suç duyurusu kararını göndermesi hâlinde; söz konusu talebin somut delillere dayanmayan, asılsız ve boş bir söylemden ibaret olduğunu belirten bir gerekçeyle suç duyurusunu işleme koymaması hususunu takdir etmelidir. Hakim Savcılar Kurulu da, krizi başlatan ilk derece mahkemesi başta olmak üzere anayasal bir devlet krizine yol açan ve yargıya güveni zedeleyen bu süreçte rol alanlar hakkında Anayasa ve kanunlar çerçevesinde gerekli incelemeleri yapmalıdır.

 

 


  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER GÜNDEM Haberleri
  HAVA DURUMU
resmi ilanlar
  HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI